Olmasını istemesen de olan ve istesen de olmayan şeyler... Bu şeylerin oluşturduğu sancılar. Bu sancıları bir şeylere atfetmek gerekli.
O zaman; Dünya'da olan iyi ve güzel her ne varsa. Yılmaz Erdoğan şiirleri ve Ahmet Kaya şarkıları.

Mavi her zaman mavi midir?

Konya Mareşal Mustafa Kemal İlköğretim Okulu'nda okudum. Bilmeyenler için, 98 yılında tamamlanmış, vaktinde Konya'nın en büyük mevcuda sahip ve en merkezi ilkokuluydu. Bildiğim kadarıyla daha büyüğü hala yok. Her sosyo-ekonomik sınıftan ailenin çocukları mevcuttu bu okulda. Öğrenciler arasında da örtük bir hiyerarşi varmış. -mış kipini kullanıyorum zira bunu o zaman idrak etmem mümkün değildi elbette.

Çok varlıklı olmayan ailelerin çocukları olarak pahalı olmayan ama çok değerli şeylere sahiptik. Mesela, pantolonlarımız ve eteklerimiz hep uzun alınırdı. Malum, çocuğuz ve bedenlerimiz ailelerimizin ekonomisine ters orantılı olarak büyürdü o zamanlar. Etekler ve paçalar maharetli annelerimizce katlanılırdı. Ardışık yıllar boyunca, etek ve paçalarda kat izleri belirirdi. Bazılarımız çok şanslı değildi ve 8. sınıfta artık açılacak yeri kalmamış pantolon ve etekler giyerdik. Malum, zaten okul bitecektir 8. sınıfta ve yeni pantolon ve etek almaya ne hacet! İdare ediverirdik koca bir yıl daha. Kızlar yine de şanslıydı nispeten. Bu vesile ile kısa etek giymiş olurlardı. Kısa dediğim de tam diz kapağı hizasındaki bir kısalık.. Erkeklerde durum biraz daha enteresandı ve giyilen pantolon ve kundura arasında belli belirsiz bir çorap gözükürdü. Orta okulda durum böyleydi.

İlkokulda biraz daha bariz belli olurdu bu bahsettiğim örtük sosyo-ekonomik sınıf farkı: İlla ki komşunun bizden yaşça büyük bir çocuğu yada bizden büyük kuzenimiz olurdu. Onun artık ihtiyacı olmayan mavi gömleğini giyerdik. Bizim ihtiyacımız kalmayınca da biz bir başka ihtiyaç sahibine verirdik.

Malum, elde yıkanması yüzünden çamaşırlar biraz daha çabuk yıpranır ve solardı. En azından öyle olmalıydı. Neticede annelerimizin çamaşır makinaları yoktu ki bizim yeni formalarımız olsun.

Tahtaya dizildiğimiz zaman mavinin tüm tonlarını görmek mümkün olabilirdi. O bahsettiğim örtük sosyo-ekonomik sınıf ayrımının en bariz bir şekilde resmedilebileceği tablodur mesela sınıfça toplu fotoğraf çekimleri. Varlıklı ailelerin çocuklarının önlüklerinin mavisi okyanusun mavisine benzerken ,varlıklı olmayan ailelerin çocuklarının önlüklerinin mavisi ise gökyüzü mavisine benzerdi. Bu durum katiyen utanılacak bir durum değildi ama çocuktuk, utanırdık. Utanırdık ama belli etmezdik. Belli etmemize de gerek olmazdı aslında, okyanus mavisi gibi önlüğü olan çocuklar ile gökyüzü mavisi gibi önleği olan çocuklar pek arkadaşlık da etmezdi zaten. Kim bilir, belki de böyle bir arkadaşlığı istesek de edemezdik. Paça ve etek boyları pek sorun olmazdı ama şu mavi önlükler...

Ah bir de önlüklerdeki, gömleklerdeki ve ceketlerdeki yerinde olmayan, o eksik düğmeler yok mu?!

Bir arkadaşım vardı ilkokulda: Yoksul bir ailenin servetiydi elbette o da ama beyaz yakası yoktu diye Ali Yılmaz Uçtu'dan bir gün dayak yemişti.. Ali Yılmaz Uçtu'yu bilmeyenler için: Kendisi bir çocuğun başına gelebilecek en kötü şeydir.

Neyse.. Olurdu böyle şeyler. Milletimizin çektiği sefaletin naif birer örneğiydik, olsun. Ailelerimizin servetleriydik. Çok şükür, hepimiz kendisine, ailesine faydalı insanlar olduk. Evel-Allah taş taşır, limon satar yine de ona buna minnet etmez, kimsenin önünde el ovmayız.

Şimdi ise kültür şoku yaşıyorum. Varlıklı ailelerin erkek çocukları, moda diye, kısa paça pantolonlar giyiyor. Değil bir baltaya sap olmak, ellerinden kör eşeklerin bile yem yemeyeceği çocuklardan bahsediyorum burada. Çocukluğumla ve tüm benliğimle çelişiyor bu durum. Belki de hayatın bu adil olmayan şeylerinin, içimde yarattığı kıskançlığın ürünüdür bu sözlerim.

Neyse işte, demek ki olabilirmiş böyle şeyler.

Neyse işte, mavi her zaman mavi değildir.

1 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil