Olmasını istemesen de olan ve istesen de olmayan şeyler... Bu şeylerin oluşturduğu sancılar. Bu sancıları bir şeylere atfetmek gerekli.
O zaman; Dünya'da olan iyi ve güzel her ne varsa. Yılmaz Erdoğan şiirleri ve Ahmet Kaya şarkıları.

Biyolog olduğumdan beri, insanları hunharca yaftalamaktan ve yargılamaktan geri durmuyorum. Bu bir tür meslek hastalığı olsa gerek. Ne olduğundan tam olarak emin değilim ve işin aslı ne olduğuyla da pek ilgilenmemekteyim.
Üç yanlışın bir doğruyu götürdüğünü söylerlerdi biz küçükken; biraz büyür gibi yaptık ve kuralları değiştiler bizim için. Artık üç yanlış değil de dört yanlış bir doğruyu götürür oldu. Şimdi hepten büyüdük ve gördük ki aslında hayat denilen şeyin aslı bir yanlışın bütün doğruları götürdüğü bir alemmiş.
İnsanlar hiç mi düşünmez sahiden ne kadar değerli olduklarını? Ah bir bilseler şu hayatlarının ne denli kıymetli olduğu gerçeğini. Daha az salak olurlar mıydı acaba?
Belki beni bu düşüş eylemimden kurtarmaya mecalleri olurdu. Bu da benim züğürt tesellim işte; hiç kimsenin hiç kimse için günahını bile bağışlamadığı zamanlardayız artık.
Ağız dolusu bir "hassiktir" çekemedikten, sevdiklerimize gidip "seni seviyorum" diyemedikten, canımızın çektiği ama alamayacağımız şeyleri çatlayıncaya kadar yiyemedikten sonra; milyarlarca insanın yavan hayatlarıyla işgal altına aldıkları dünyanın bir mensubu olmamızın ne kadar bir kıymeti olabilir ki?
Niye, uzay/zamandaki anlamsız bir yığın molekülün bir araya gelmesi sonucunda ortaya çıkan bir enerji formundan ibaret olduğumuz gerçeği bu kadar güç idrak edilen bir şey? Hani biz eşref-i mahluktuk?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder